Veya izleri sabaha doğru birbirine çıkmış çakışık iki rüya
Yerin ve göğün bütün gerçekleri için
Gökkubbedeki bir büyük yalnızlığın yankısı içinde kalanlara
Ara ara yazarım ben Yüzüm Bir Kentin Anı Defteri’ne. Ne zaman açsam bu defteri ani bir çağrışım ile aklıma gelen bir ölüyü gömme töreninde, bir çocuğun sünnetinde indirilen Muhammed’in Külü töreninde, bir doğumda, bir kız istemede, bir söz bir nişan toplantısında, Cemlerde, On İki İmamlar, Hızır günlerinde kendi talibleri ile bir araya gelen pîrlerin ve rayberlerin Hak, Muhammed ve Ali adına ceplerinden çıkarıp açılan defterleri olur. Bir yol defteridir pîrlerin rayberlerin (Ben dualar ile karşılanan sabah ve akşamlardan, ışığını yeryüzüne yeni atmış güneş, ay ve milyon yıldızların önünde saygılı duruşlarından, yanında hasta çocuğu elinde külün altından yeni çıkardığı sıcak kömbesi ile büyük bir taşın önünde pîri ile karşılaşan ve bu karşılaşmadan duygudan kalbi taşan talibin temiz kalp ve niyetinden, bir elinde havlu tutan eline su döken çocuğun yüzüne okunan sabahın en erken dualarından, haneye girmeden önce öpülen kapının girişi ve dualarla geçilen duvarlardan, uzak talibler uzak sevdikleri dostlar için kalplerinden ve ağızlarından eksik etmedikleri iyi söz ve dileklerden bir tanık olarak geçtim yanlarından) ceplerinden çıkardıkları bu defterler. Dualar, yolun nefesleri, menkıbeleri, nizam ve kurallar vardır orda. Eskidir, ve eski yazı ile yazılıdır orda, yol, erkan ve meydan hakkındaki kurallar. Defter açılıp pîr okuduğunda cem olanlar (İsrâfil Sur’un urmuş gibi) kalbin ve ruhun bütün saygısı ile karşısında hizaya gelir. Saman sarısı sayfaların uçları parça parça sökülmüş dökülmüştür, üzerinden geçen bir büyük bir zaman ve babadan oğula aktarıla gelmekten ve iç ceplerin tozunda taşınmaktan. Eski defter eski yazı ile açılır ve pîrin kelimeleri pîrin cümleleri pîrin güzel nefesi güzel sesi ile büyülü bir atmosfer büyülü bir mekan ve zaman içine çeker ordaki herkesi. Talibin kalbi, o büyülü mekan ve zaman içinde pîrin ve rayberin kelimeleri ve cümlelerinden bir heves ve nefes ile bir aşk bir heyecan yakalar ve talib bir aydınlığa kavuşturur içini. Şiir de böyle… bir büyük yoldur. Bu yolun her şairde ayrı tutulmuş ayrı defteri, defterleri vardır. Yüzüm Bir Kentin Anı Defteri benim için böyle bir yol defteridir. Şairler kimi zaman saldıkları bir mektup bir sıcak selamı ile kimi zaman bir şiiri bir dizesi ile kimi zaman bir rüyası kimi zaman da bir karşılaşması ile gelir konuk olurlar bu deftere ara ara. Dün bir rüya ile Hüseyin Alemdar geldi konuk.
Yüzü: Bir yarısına şiir bir yarısına sinema sığmış.
Yüzü: Üç sokağa çıkıyor durup: Bursa, Ahududu, Sadri Alışık. Bundan bu kadar derin hüzünlü.
Yüzü: Bir eline şiir, bir eline sinema tutuşturulmuş “Coğrafyası küçük düşleri büyük bir Karadeniz kasabası”
Yüzü: Yağmurdan ve yaştan içinin beyazı dökülmüş bir yazlık sinema perdesi. “Gece ve yalnızlık anlamında” orda yazdığı her dize ve her şiir.
Yüzü: Dikenleri kopardığın yerleri bir bahar filân sanırsan/Kürdistan’da ve Muş-Tatvan yolunda bir yer kanar!” diyen Turgut Uyar’ın dizesi.
Ve şiiri: Nehirden deniz olmaya an kaladır: Kalbi de içi de gürül gürül oraya dökülür geceler ve her gündüzler çünkü.
Ve şiiri: “zâyi bir ömür ile sahi bir hayat”, “yeni ve yeniklik” arasında bir can kırılmasıdır!
Ve Şiiri: Kaderi ve kederi ile yürürken iki sessizlik arasında işitilen bir büyük “İrkilme” bir büyük “Ah” sesi
Rüyayı deftere kayddettim ve oturdum bir email ile yazdım kendisine:
Sevgili Hüseyin
Hüseyin’im kardeşim
Merhaba
Uyku için boğuştuğum yatakta sabaha doğru dalmışım
Ben on beş dakika diyeyim sen yarım saat de
Seni gördüm: Öyle belli bir yer ve mekan değil
İlk sen mi beni görüyorsun ben mi seni… ikimiz bir hasret bir sevinç içindeyiz bir masada halhatır soruyoruz yüz yüze karşılıklı.
Üzerinde tuhaf üzerinde dalgın durgun bir hava, kalkıp sonra ayrılıyorsun.
Bir iki kişi var yanımda dönüyorum onlara; sesi olmasa Hüseyin’i tanıyamazdım diyorum. Yüzü çok değişmiş başka birinin yüzü gibi, diyorum. Söylerken sesim endişeli bir tonda.
Karışık bir ruh ve duygu ile uyandım rüyadan “Hayrolsun” diyerek. Kafamın içinde dolandı durdu, yankılandı bütün gün bu rüya.
Öğleden sonra Türkiye’den bir email aldım bir dosttan: Senin ve benim yan yana olduğumuz eski bir fotoğraf… Üstte senin hakkımdaki sımsıcak satırların… sevinç içinde kaldım.
Demek içime doğmuşsun sabaha doğru Hüseyin’im. Rüya bunu söylüyormuş.
Arkadaşım kardeşim Hüseyin’im,
Bu dostluğun bu kardeşliğin kendisi şiir
07.03. 2018 sabah
Sabah attığım emaile akşam bir cevap geldi Hüseyin’den yanına son yazdığı üç yazıyı da koyarak.
“Ateş ve Pervane ile gezdim durdum Güneydoğu’da, yanımda seni taşıdım.
Hem rüyamda yer aldın, hem düşümde, hemi de Cem’imde. Ondandır” diyor emailinde, rüyasının izini getirip sabah gördüğüm rüyanın izine karıştırarak.
Açtım ekteki yazılarını, Hüseyin kelimeleri Hüseyin cümleleri… “Kırmızı Hiçlik” bitti, “Tin ve Şiir’e” karıştım, “Tin ve Şiir”den çıktım sık ve şık bir yazıya düştüm ki derinleştikçe derinleşti acım da hüznüm de. Büyük bir gecenin içindeymiş de Hüseyin hem gecenin içinde bir büyük bir kalabalık varmış da sanki o büyük kalabalığa doğru, hem de hiç kimse yokmuş gibi salt gecenin koyu karanlığına, o karanlıktaki kendisine ve yapayalnız bir yeryüzüne bağırarak konuşuyor. Sesli ve de veda ve iç dökme tonunda kendisi. Her kelimesinde her cümlesinde ürpertim artıyor.
Alçakgönüllü bir Hüseyin Alemdar Şiiri kılavuzunu aşmış yazı bir Hüseyin Alemdar Şiir Poetikası düzeyine çıkmış. Hüseyin Alemdar’ın geldiği durduğu zirvesi.
İlhan Berk de dahil bütün büyük şairlerden geçerek gelmiş bütün şairleri aşmış gitmiş oylumlu, büyük, her kelimesinin altı “kan ile çığlık ile dolu” şiirin bir lirik bildirisi, arkasına bir çığlık bırakan bir şair çıldırması, kendinden taşmış taşmaya da devam edecek bir yazışiir bu. Yuttuğu bütün mürekkepler kusulmuş. Övündüm, gururlandım ve Hüseyin‘i daha çok sevdim.
07.03. 2018 akşam
Hüseyin Alemdar Neyim mi Olur: Yanında Ateş ve Pervane kitabım ile Güneydoğu’da bir yara bir ağrı olan bir Turgut Uyar şiiri gibi gezerken rüyama gelmiş, hem düşüm, hemi de Cem’im olmuş nadir bir şairim olur.
Hüseyin Alemdar Neyim mi Olur “Şeytan ve şer cümleleri beni terk etmeden ölümü yasakla bana” derken “Nefsini öldür ölmeden” diyen arkasında bir büyük yol geleneği, gelip kamilinsan yol geleneğine bağlanan Aşık Veysel’de devam eden bir büyük yola saygı ve sevgisini hep hissettiren bir kıymetli bir Hüseyinim olur.
Hüseyin Alemdar’ın Neyinden mi Olurum: Bir eline şiir, bir eline sinema tutuşturulmuş bir Karadeniz kasabasından yürüyüp gelmiştir şiire. Yazdığı her dize ve her şiirdeki o koyu o yoğun o kara hüzün ve kederinden olurum.
Hüseyin Alemdar’ın Neyinden mi Olurum: Uzağından ve yakınından geçen her şairden bir büyük sonbahar kalmıştır ona. Hüseyin Dağı’na ve kendine seslenirken aydınlık ve karanlık arası bir aralıktan yankısını kaybederek kırıla kırıla direkt cana dökülen bir büyük ah’ından her kelimesinin altı “kan ile çığlık ile dolu” şiirinden olurum.
Ben Hüseyin Alemdar’ın Neyi mi Olurum: Aşktan şiirden karanfilden acıdan ve gurbetten hatırladığı bir akrabası daha derinde daha iç’te bir kardeşten ötesi olurum kendisine.
Edebiyat Ortamı, Sayı 62, Mayıs-Haziran